Gıdalarımızın yüzde 95’inin doğrudan ya da dolaylı yollarla topraktan geldiğini ve yüksek kaliteli gıdanın ancak sağlıklı topraklarda yetişebileceğini söyleyen Karademir, “Topraklar dünyadaki biyoçeşitliliğinin dörtte birini bünyesinde barındırır. Karbon döngüsünde önemli rol oynayarak iklim değişikliğiyle mücadele ve ona adapte olma konusunda da yardımcı olur. Topraklar suyu depolayarak ve filtreleyerek sellerin ve kuraklığın olmasını engeller.
Hayatlarımız için bu kadar önemli olan toprak, aynı zamanda kısıtlı bir olgudur. Kaybedildiğinde veya bozulduğunda insanların yaşam süresi içinde tekrar kazanılamaz. 1 cm toprağın oluşması için yüzlerce yıl gerekir. Topraklar yenilenebilir varlıklar değildir, bu yüzden toprakların korunması gıda güvenliği ve sürdürülebilir gelecek için büyük önem taşımaktadır” diye konuştu.
Tarih boyunca insanlığın, toplumların ve ulusların yaşamında en önemli mülkiyet araçlarından biri olan toprak uğruna savaşlar yapıldığına dikkat çeken Karademir, “İnsanlar, aileler, topluluklar kendilerini güvencede hissetmek için toprağı yaşamlarının, bedenlerinin bir parçası olarak görmüşlerdir. Bu durum halen sürmekte, ülkeler toprak varlığı ve üretkenliği sayesinde ayakta durabilmektedir.
Bizleri doyuran, doğaya-canlılara ev sahipliği yapan, kucak açan toprağa saygı her toplumun sosyolojik, kültürel ve politik açıdan temel önceliklerinden olmalıdır. Ne var ki; erozyon ve benzeri doğal yitim süreçlerinin yanında, her şeyi rant ve kolay kazanç sayan politikalar nedeniyle topraklarımız bugün birçok sorunla karşı karşıyadır. Tarım arazilerimiz potansiyel sınırına ulaşmış, bir “avuç” yeni arazi olanağı neredeyse kalmamıştır. Buna karşın, altyapının götürüldüğü her arazide, her türlü yatırımın gerçekleştirilmesi mümkün iken, tarım arazilerine yönelik yapılaşma girişimlerinin halen sürmesi vahim bir durum yaratmaktadır.”
TARIM ARAZİLERİNİN %10’U ÜRETİM DIŞI KALDI
TÜİK verilerine göre 2002`de 26,5 milyon hektar olan toplam tarım arazimizin son 13 yılda 2,6 milyon hektar azalarak 23,9 milyon hektara indiğini, yani toplam tarım arazilerimizin %10’unun üretim dışı kaldığını belirten Karademir, miktar bakımından bu ölçüde kısıtlı hale gelmiş arazi varlığımızın “çölleşmeden, kirlenmeye, sanayileşmeden, kıyı yağmalamasına” kadar üretim gücünün azalmasına yol açan bir dizi yeni sorunla da yüz yüze olduğunu söyledi.
Karademir açıklamasını şöyle sürdürdü;
“Sadece ülkemizde değil şehrimizde de toprak varlığı gelecek için alarm vermektedir. Türkiye genelindeki tarım arazilerinin %10’u 12 yılda yok olurken, Adana’da sadece son 9 yılda tarım arazilerimizin %12’si yok olmuştur. Çukurova’nın, Dünya’da ender bulunan bir tarımsal potansiyele sahip olduğu hesaba katılırsa, bu gidişatın ne kadar vahim sonuçlar doğuracağı ortadadır.
Dünya’da, Ülkemizde ve özellikle Kentimiz Adana’da, yeni yaklaşımlar tercih edilmediği takdir de insanlık şimdiye kadar hiç yaşamadığı bir ekolojik kriz ile yüz yüze gelecektir. Dünyada, Türkiye`de ve Adana’da sürekli artan nüfusun doyurulabilmesi için topraklar ve verimli tarım arazilerinin korunarak, amacına uygun kullanılması zorunludur.
Açlığın, yoksulluğun, eşitsizliklerin yaşandığı bir dünyada ülkemiz sahip olduğu zengin toprak varlıklarını çok iyi korumak ve geleceğe aktarmak durumdadır. Toprak ve su gibi temel varlıklar sadece ülkelerin ve o ülkede yaşayan insanların değil, tüm canlıların ortak malıdır. Bundan dolayı da bu üretim faktörlerini korumak, sürdürülebilir kullanımını sağlamak ve insanoğlunun hor kullanımından alıkoymak herkesin ortak sorumluluğundadır.
Ziraat Mühendisleri Odası Adana Şubesi olarak işte bu sorumluluk bilinci ile hareket ediyoruz. Başta Adana kamuoyu olmak üzere bütün halkımızı topraklarımıza sahip çıkmaya davet ediyoruz.”